Motorla başlayan bir iş performansı, denizin dalgası, ayazın tutunmaya başladığı o anlar. Zihnimde bir meşale var yanan ben miyim yoksa alevler mi belli değil. Uzun zaman sonra yine o geldi aklıma, acımasız gülüşünde yine beni yakalamış olduğunun kibri ve her adımında alternatifi olmayan o küstah beden dili. Bir kez daha zihnimi ele geçrimesine izin vermek istemiyorum ama ne mümkün. Habis bir tümör gibi kıskıvrak ele geçiriyor bütün hücrelerimi. "Allahım bu işkence daha ne kadar devam edebilir ki?"
Bana öğrettiği hiç bir şeye karşı minnet duymak istemiyorum, bütün bunlara vefa duymakta, lakin vicdanım, işte en tehlikeli ele geçirilmişliğim... Aklı selim hiç bir halimden eser bırakmayan o sorgu anı "Yo henüz aklımı kaçırmadım kendimdeyim".
Gözlerimi kapadığımda ne geliyor aklıma biliyor musun? Cinayet kadar acımaz o son konuşma. Son maktül ve son katil, saklandığım yerde beni sobeleyen son ebe. Hala canımı, azraile rağmen, deli gibi acıtan o son sözler. "YAPTIĞIN HER ŞEYİ BİLİORUM!" O an her halim donakalmıştı.
En sevdiğin çuha çiçeği ile işten çıkışını beklediğimi de biliyor muydun acaba, o çiçeği tohumdan alıp sırf senin için yetiştirişimi, ilk filizlenişinden itibaren tıpkı ruhuma o denli canlılıkla işleyişini de biliyor muydun? O çiçeğin her gününe sana hitaben yazdığım şiirlerimi ve her mısrada ruhumun nasılda eridiğini ve hatta evde karşıma alıp onunla konuştuğumu? İşte böyle bir delilikti benimki, böyle bir deliliğinin adıydı benim sevdam. Sırf sen seviyorsun diye ve hatta sırf ben seni seviyorum diye senin sevdiğin her şeyi sevmekti benim sevdam. Senin sevdiğin her şeyi tıpkı bu çuha çiçeği gibi topraklarıma ekip büyütmek, kollamak ve hatta yaşamaktı. Sonrası mı? Sonrası malum, sen gittin, çuha çiçeği soldu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder